Amerika’da İlk 3 Ayım Nasıl Geçti? Bu Sefer Oldu Gibi.
Selamlar, geçen 2 ayın yazısını hatırlayanlar vardır belki, farkı görmek isteyenler olabilir ekleyeyim yine.
Yazı ile aynı paralelde bir de Youtube videosu çektim, onu da aşağıda paylaşıyorum.
Geçen ay, düşüşten yükselişe doğru geçtiğim aşamadaydım, beklentim de açıkçası o yükselişin yavaşlayarak devam etmesiydi. Hayat tabii ki beklendiği kadar düz ilerlemiyor, o yükseliş yolunda bazı tökezlemeler, zorluklar yaşanıyor ama mutlu bir şekilde söyleyebilirim ki güzel adımlar atmaya devam ediyorum.
Sosyallik açısından çok güzel gelişmeler var. Genelde Türklerle olsa da pek çok arkadaş edindim, düzenli olarak akşamları dışarı çıktığım, sıkıldığımda aradığım, komik bir şey gördüğümde paylaştığım, “tamam ya artık olduk gibi” dediğim pek çok kişi var şu an. Bazen ODTÜ’de 1. sınıftaki arkadaş grubumla tanıştığım zamanlara dönmüş gibi hissediyorum kendimi. Gruba isim takmalar olsun, düzenli toplu buluşma ayarlamalar olsun tam klasik üniversitede tanışmış arkadaş gruplarının hareketlerini yapıyoruz, fark ettikçe kahkaha atıyorum arada. Farklı üniversitelerden, bölümlerden, alanlardan, arka planlardan, memleketlerden, yaşlardan… her türlü çeşitlilikten insan var. Hal böyle olunca sürekli farklı bakış açıları, yeni keşifler, perspektifler, heyecanlı ve eğlenceli diyaloglar, tartışmalar(bazen heyecandan bağırmalı çağırmalı), muhabbetler geçiyor.
Araştırma açısından aslında geçen ay da bayağı oturmuş bir durumdaydım, bu ay itibariyle 2 si ders projesi olarak 3.5 araştırma projesiyle ilgileniyorum. Hepsinden az az ilerliyorum her gün, bu stratejinin ne kadar iyi çalıştığını önümüzdeki aylarda görüyor olacağız, belki de 1–2 proje seçip onlara tüm odağını vermek çok daha iyi bir taktik olabilir ama ben hayatım boyunca hep pek çok işi aynı anda alıp onlar arasında hızlı geçişlerle hayatımı yaşamaya çalıştım. Yer yer tabii ki başarısız oluyorum, bu da aslında bir sonraki denemem için bana ders niteliğinde bir hata oluyor. En büyük pişmanlık en baştan denememektir mantığıyla devam ediyorum, önümüzdeki yazılarda durumdan yine bahsediyor olurum.
Aralık sonu Türkiye’ye gelmem dolayısıyla çok problem etmesem de, Türkiye’dekilerle olan iletişimim saat farkının 8 saate de çıkmasıyla ciddi manada zorlaştı. Ben kahvaltımı yapmadan Türkiye’de akşam yemeği yenmiş oluyor bazı günler, sabah telaşla ofise gel toplantıya gir koştur derken arada ailemi bile aramayı unuttuğum sabahlar oluyor, arkadaşlarımla konuşmak için slot ayırmak daha da zor hale geldi. Bir şekilde kısa kısa anlık da olsa görüşmeye çalışıyoruz ama herkesle her zaman olmuyor tabii ki. Uzun vadede nasıl bir süreç gelişeceğini yaşayarak göreceğiz. Bu durumdan korkmamamın tek sebebi arkadaşlarımla aramdaki ilişkinin gücüne güvenmem. Aylarca konuşmasak da konuştuğumuz gün sanki hiçbir şey olmamış gibi devam edebileceğimize inanıyorum, bu testi geçen arkadaşlıkların hayat boyunca devam edebileceğinize olan inancım da yüksek; umuyorum ki zaman beni haksız çıkarmaz.
Bir diğer nokta da Türkiye’de iş yapmak. Hala Türkiye’den projelerle ilgileniyorum, arada toplantı yapmak çok ama çok zor. Uzaktan motivasyonu korumak, tek başına çalışırken bırakmamak için kendini ikna etmek imkansıza yakın. Bu konuda çok ciddi bir tecrübe olarak Türkiye’deki iş/proje bazındaki ilişkilerinizi sağlıklı bir şekilde dondurup gelmenizi tavsiye etmeliyim, aksi takdirde zor günler geçireceksiniz.
Kültür şokun etkisinin geçtiğini günden güne farklı örneklerle fark ediyorum. Bir gün İngilizce konuşurken İngilizce konuştuğumun farkında olmadığımı görüyorum. Fiyatları Türk Lirasına çevirmeyi uzun süre önce bırakmıştım ama Türkiye’de buna ne kadar öderdim refleksinin geçmesi o kadar kolay olmadı. Yeni bir ülkeye geldiğinizde oranın ekonomik düzenine ayak uydurmak gerekiyor, yani Türkiye’deki değer yargılarına göre ekonomik optimizasyon yapamazsınız. Bunu gelmeden düşünmek benim için zordu o yüzden bir örnek vereyim.
Kullanılan bir indeks olduğu için örnek vereyim, Türkiye’de BigMac diyelim ki 50 lira olsun, Amerika’da da 10 dolar olsun. Türkiyede 100 lira olan bir ürün Amerikada 20 dolar da olabilir, 5 dolar da. Herhangi bir ürüne verilen değer ülkeden ülkeye aynı olmayacak. Bu nedenle Türkiye’deki finansal anlamda geliştirdiğiniz optimizasyon reflekslerinin çok ciddi bir kısmını geride bırakmanız gerekebilir.
Buna komik bir örnek de şahsi hayatımdan. Türkiye’de 50 lira olan berber burda 30 dolar. Hala Türk ekonomisine göre optimizasyon yapmayı bırakıp kendimi berbere gitmeye ikna edemedim…
Onun haricinde gayet güzel, artık bu yazıların sıklığını azaltabilirim gibi duruyor, bu yazıları hem benle benzer duyguları düşünceleri paylaşanlara yalnız olmadıklarını hissettirmek, hem de benden sonra gelecek olanlara ne gibi ihtimallerle karşı karşıya olduklarına dair bir fikir verebilmek için başlamıştım; 3 yazının buradaki süreçle ilgili verilebilecek fikirlerin çoğunu vereceğini düşünüyorum, umarım birilerine faydalı olabilecek bir seri olmuştur. 6. ayda görüşürüz diye tahmin ediyorum.
Hepimizin yolları farklı olacak, pek çok farklı ihtimal ağacından pek çok farklı insanla pek çok farklı şekillerde yürüyeceğiz. Dikkat etmek gereken şey her zaman önümüzdeki sonsuz ihtimal olduğunu, bu ihtimallerle ilgili tüm varsayımlarımızın yanlış olabileceğini, olacağını unutmamak, umudumuzu kaybetmemek. Bunu hiçbir zaman unutmayın, kendinize iyi bakın!